İçeriğe geç

Gulyabani evi nerede ?

Gulyabani Evi Nerede? Korkunun, Öğrenmenin ve Aydınlanmanın Mekânı

Bir Eğitimcinin Gözünden: Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü

Bir eğitimci olarak her zaman şunu söylerim: Öğrenme, korkunun gölgesinde bile yeşerebilir. Korkmak, insanın düşünmesini engelleyen bir duygudur ama aynı zamanda farkındalığın da başlangıcıdır. İşte “Gulyabani evi” sorusu da bu bağlamda yalnızca bir mekânı değil, insanın öğrenme yolculuğundaki karanlıkla yüzleşme cesaretini temsil eder. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Gulyabani” romanında geçen o meşhur ev, aslında cehaletle aklın çatıştığı sembolik bir öğrenme alanıdır.

Gulyabani Evi Nerede? Fizikselden Semboliğe

Romanın geçtiği “Gulyabani evi”, İstanbul’un kenar mahallelerinden birindedir. Fakat bu ev, yalnızca coğrafi bir yer değildir; insan zihninin içindeki karanlık odadır. Gürpınar’ın kaleminde ev, toplumsal korkuların, hurafelerin ve bilinçsizliklerin barındığı bir simgedir. Geceleri seslerin duyulduğu, gölgelerin dans ettiği bu mekân, aslında halkın akılla yüzleşmekten kaçışının bir temsili olarak okunabilir.

Yani “Gulyabani evi nerede?” sorusuna iki yanıt vardır:

Birincisi, romanın geçtiği İstanbul’dadır; ikincisi, her insanın içinde — bilmediği, sorgulamadığı her düşüncede gizlidir.

Pedagojik Perspektiften Gulyabani Evi

Pedagojik açıdan “Gulyabani evi”, öğrenme sürecinin karanlık evresi olarak görülebilir. Eğitim biliminde öğrencinin ilk aşamada bilinmezlikle karşılaştığı, korku ve merak arasında kaldığı bir dönem vardır. Bu dönem, tıpkı romanın karakterlerinin yaşadığı belirsizlik gibidir. Fakat öğretmen, tıpkı romanın akılcı karakterleri gibi, ışığı yakar — bilgi, korkunun yerini alır.

Bu bağlamda, öğrenme korkuyu dönüştürür. “Gulyabani evi” bir öğrenme metaforuna dönüşür; karanlıktan bilgiye geçişin, cehaletten farkındalığa ulaşmanın sahnesi olur. Eğitimcinin görevi de öğrenciyi bu “evin” içinden geçirerek kendi ışığını bulmasına rehberlik etmektir.

Öğrenme Teorileriyle Gulyabani Evine Bakmak

Konstrüktivist (Yapılandırmacı) öğrenme kuramına göre bilgi, bireyin deneyimleriyle inşa edilir. Romanın kahramanları da yaşadıkları korkular sayesinde düşünmeye başlarlar. Bu süreçte bilgi, dışarıdan verilmez; içsel bir sorgulama sonucu doğar. Gulyabani evi, bu kuramın sahnesidir: karanlık bilgiyle değil, deneyimle aydınlanır.

Davranışçı yaklaşımlar açısından bakıldığında ise evdeki olaylar, bireylerin koşullanma biçimlerini temsil eder. Toplum, bilinmeyeni “korkunç” olarak etiketler. Gürpınar, bu koşullanmayı kırarak, öğrenmenin zihinsel zincirleri kırmakla mümkün olduğunu gösterir.

İnsancıl öğrenme teorisi ise romanı daha derin bir noktaya taşır: Öğrenme, bireyin kendini gerçekleştirme yolculuğudur. Karakterler, korkudan bilgiye, belirsizlikten farkındalığa geçtikçe kendi benliklerini bulurlar. Bu, aslında her öğrencinin geçmesi gereken içsel bir dönüşüm yolculuğudur.

Toplumsal Öğrenme: Hurafeden Akla

“Gulyabani evi”, bireysel korkunun ötesinde, toplumsal öğrenmenin de aynasıdır. Osmanlı’nın son döneminde yazılan bu roman, toplumun batıl inançlarla modernleşme arasındaki çatışmasını hicveder. Gürpınar, halkın karanlıkta tuttuğu korkuları mizahın gücüyle aydınlatır.

Bu açıdan roman, toplumsal eleştiri yoluyla eğitici bir metindir. Eğitim yalnızca okulda değil, kültürel alanda da gerçekleşir. Halkın hurafeleri, eğitimle değil; sorgulamayla aşılır. Gulyabani evi, toplumun kendi geçmişiyle hesaplaşmasını temsil eder. Bugün de benzer bir şekilde, toplumun bilgiyle kurduğu ilişkiyi sorgulamak, o evin kapısını yeniden aralamak gibidir.

Modern Eğitimde Gulyabani Evi: Bilgi ve Korkunun Dengesi

Günümüzde “Gulyabani evi” metaforu, eğitim ortamlarında da anlam taşır. Öğrenciler bazen bilmediklerinden korkar, bazen hatalı olmaktan çekinir. Fakat her eğitimci bilir ki, öğrenme korkunun içinden geçer. Tıpkı romanın karakterleri gibi, öğrenciler de karanlıkla yüzleşmeden aydınlığa çıkamazlar.

Bu nedenle modern pedagojide “hata yapma hakkı”, “deneyimle öğrenme” ve “öz düzenleme” kavramları büyük önem taşır. Gulyabani evi, bu süreçte bir metafor olarak kullanılabilir: Öğrenme, belirsizliğe adım atmaktır.

Düşünmeye Değer Sorular

  • Her öğrencinin kendi “Gulyabani evi” olabilir mi? Bilinmeyenle yüzleşmek öğrenmenin neresinde durur?
  • Eğitimde korku ve merak arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?
  • Toplum olarak hâlâ hangi “gulyabanilerle” yaşamaya devam ediyoruz?
  • Bir öğretmen, öğrencisinin zihinsel karanlığına nasıl ışık tutabilir?

Sonuç: Gulyabani Evinden Aydınlığa

“Gulyabani evi”, bir mekândan çok bir bilinç hâlidir. Korkunun, bilgisizliğin ve önyargının hüküm sürdüğü her yer o evdir. Ama öğrenme, o evi dönüştürmenin en güçlü aracıdır.

Bir eğitimci için önemli olan, öğrencinin o karanlık odada kendi ışığını bulabilmesidir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın hiciv dolu romanı, bize şunu öğretir: Aydınlanma, karanlığın yokluğunda değil; karanlıkla yüzleştiğimizde başlar.

Ve belki de en derin soru şudur: Biz, kendi öğrenme yolculuğumuzda hangi “Gulyabani evi”nde yaşıyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
vdcasinosplash